EFSUN
- Merve Yıldırım

- 5 Mar 2021
- 2 dakikada okunur

Zehir, bir yazıya pekala böyle başlanabilirdi. Zehrimi ruhumdan taşırıp parmak uçlarımdan efsunlu geceye damlattım. Yıllardır yok olmayı istedim ancak bu yok oluş dünya düzenine bir veda olmalıydı aslında. Her birimizin bir yerde, bir şekilde ruhuna sirayet eden, kimsenin tanımadığı bir yerde yeniden başlama isteğinden başka bir şey değildi bahsi geçen yok oluş. Gitmekli ve hiç bitmeyen yolların ruhumun derinliklerine ulaşma arzusu olduğunu anladım. Hayal ettiklerim sahiden hayalimdeki kadar güzel kalacak mıydı? Sanmam, insan bu sahip olamadığı her hayalin kölesi, sahip olduktan sonra da başına buyruk, doymak bilmez sahibidir. Bazı geceler ve tam da gecelerin sabaha öpücük kondurduğu anlarda kendimi sonsuz duvarlar içinde gözlerim kapalı ve bilinmeyene avuç içlerimi dayaya dayaya gidiyor gibi hissediyorum. Küllerimi başka hayata savurmak, değdiğim her yerde hayat bulmak istiyorum. Yaşamak ve kaybolmak arasında ikilemden bahsediyorum. Bir dizinin repliğinde şöyle anlatıyor: ''İhanet, ikilemin zorluğuna bağlıdır.'' Yaşamıma ihanet ve arayışıma ihanet arasında güçlü bir baş ağrısıyla sarsılıyorum. Sonu gelmeyen yazılar, oradan oraya atlayıp giden konular, kendime özlemim döngüsünde bir derviş hırkası gibi eskidikçe bilge bir görünüm alıyorum. Derviş hırkası diyorum, yaşanmış, anı olmaya teslim olmuş ancak bir çeyiz derlemesi gibi her an ortaya çıkıverecek hayat öğretilerinden fazlası değil bahsim. Konuşmalar, görüntüler, öğretiler geçiyor beynimin sonsuz kervanından. Bir dost dilinden dinliyorum sabahın ilk ışıklarından daha parlak olan o cümleyi ''Hayalini kurduğum şeylere aslında layık olmadığımı bildiğimden artık hayallerime de çok sadık değilim.'' Sonsuz kervanın beynime has bir işleyiş olmadığının bilincinde 'insan' diyorum, insan düşlediği her şeyi bir zincir gibi boynunda mı taşır sevgili dost? Zincirinin her halkası yaşama karşı bir savaş mıdır? Cevaplarını bildiğim sorulardı bunlar ama her seferinde yine de esir kalıyordum. Zincirimin hiçbir halkası yabancı değildi bana. Kimileri düşlerim, kimileri acılarım, kimileri dosthane gülüşlerimdi. Eklemedir benim sancılarım. Kafam dağınık, belki biraz da taşmak üzereyim. Kendimi sorsam kendime kısa ve net bir cevap veririm. Sabah altı buçuk insanıyım ben. Kirletmediğiniz gökyüzü, yankılandırmadığınız sesler, tabanınızın değmediği sabah altı buçuk sokaklarıyım. Aydınlatamaz sokak lambalarınız beni, düzeninize güneş gibi doğmak üzereyim. Kaygılarım, kavgalarımı bilhassa umudumu yüzünüze tükürmek üstüne yemin ederim.
































Yorumlar