top of page

YALIN GECE

  • Yazarın fotoğrafı: Merve Yıldırım
    Merve Yıldırım
  • 5 Mar 2021
  • 2 dakikada okunur

ree

Koca bir günü silikon tabancası, güzel tablolar, saksılarla geçirdim. Dünyanın bedenimi ancak doyurabildiğini anladığım bu günlerde, tüm günü ruhumu doyurmak için geçirdim. Silikonlu, boyalı ellerimle bir Ahmet Kaya kasedi koydum, yirmi küsurlu yaşıma inat. Saksının dibine özenle taşlarımı ve sonra toprağı ekledim, pek doğal bir eylem olabilirdi bunu yaparken can suyu üzerine hayallere dalıp gitmeseydim. Sonra bir kupa çay yaptım kendime demli. Özenle seçtim düşüncelerimi, düşüncesizlik etmeden… Bazı günler öğleden anlarım, gecenin kalemimle buluşacağını, öyle de oldu. Hayatın rotasını belirlemem beklenildiği şu günlerde, çiçek desenli uzun eteklerden, şıkır şıkır her yerime iliştirmek istediğim takılardan, kıvırcık saçlar ve rengarenk saç bantlarından, sade, gösterişsiz ve sıcacık hamaklı, yıldızlı gecelerden bahsetsem anlarlar mı beni? Ruhumun koşmak istediği kırları bilebilirler mi yetmemiş yetişkinler? Biraz raydan çıkmanın kimseye zararı olmaz diye geçirdim içimden. Anları düşünüyordum, anların içinde anların kadını Tezer’i. Sıcağın kavurduğu bir öğle saatinde kırmızı kapaklı kitabını gelişigüzel satın alıp, hemen bir kahveciye oturdum, kahve ve kitabın insan ruhuna şifa olduğunu söylememiş kocakarı tarifleri. Öylece okuduğum ve yine ruhumu bambaşka yolculuklarda bulduğum o günü düşündüm. İnişli çıkışlı mıdır bilmem ama gelişli gidişli günler geçirdiğim apaçık ortadaydı. Ancak biraz anlaşmak için kendimle, geceyi bekledim, bir süredir gecede kendini bana emanet ediyordu. Şiirler okudum emanetime, ruhlardan bahsettim, yetmemiş yetişkinlerden, eksik kocakarı tarifinden dert yandım. Sorgusuz sualsiz dinliyordu beni. Sanki onca yüreğin acısını taşımıyormuşçasına… Nasıldı gecenin kalbi? Yorgundur diye cevapladım kendi sorumu. Bunca gözyaşı, bunca his, bunca düşünce hepsi gecenindi. Ben de gecenindim, cümlelerde. Karşılıklı emanet olmalıydı bu. Saat gece ikiye gelmek üzereyken manzaranın sinemine tutkuyla baktığım balkonumdaydım, mumlar, yalın ve gece. Belki de yalın bir gece. Sokak lambasını kalemimden dökülenlerle harmanladım, titrek bir ışık değildi aksine gökyüzüne iliştirilmiş bir yıldız kadar parlaktı. Düşünüp düşünüp konuyu yine Tezer’e getiriyordum, içimden ona her an hak vererek. Kavuştuğu karanlığı aydınlatacak türden bir kadın olmalıydı bence Tezer. Anlatacaktı, yazacaktı, karanlığa da bahsedecekti anlardan. Yarı ana dili yarı sevmediği Berlin’in dili ile… Anlaşılmayacaktı ancak bu dil ile ilgili değil, donuk, solgun, kavgacı bir üsluptan ileri gelecekti. Kavuştuğu karanlığı düşünmekten vazgeçip gecemin karanlığını düşündüm. Anlatmaya, yazmaya, bahsetmeye çalıştığımı sezdim usulca. Kırmızı, mavi renkli kapakları olan kitaplarım yoktu belki ama bahsedecek çok şey vardı raflara. Bahsettim uzun uzun. Raflara ait olmadı belki ama bahsettiklerim gecenin ve Tezer’indi.

 
 
 

Yorumlar


Featured Posts
Recent Posts
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Clean
  • Twitter Clean
  • Instagram Clean
  • YouTube Clean
  • RSS Clean

© 2023 by DO IT YOURSELF. Proudly created with Wix.com

bottom of page